YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
Esas Yıl/No: 2008/1037
Karar Yıl/No: 2008/1731
Karar tarihi: 15.02.2008
Dava: Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 18.09.2006 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 22.02.2007 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
Karar: Dava, rızai taksim işlemine aykırı yapılan mülkiyet belirlemesinin iptali ile miktar eşitliği esasına dayalı tescil istemi ile açılmıştır.
Davalılar, cevap vermemiştir.
Mahkemece, dava kabul edilerek 373, 374, 375, 376 ve 377 parsellerin tapu kayıtlarındaki miktarların iptali ile 26.01.2007 tarihli bilirkişi rapor ve ekindeki ifraz krokisine göre tapuya tesciline karar verilmiştir.
Hükmü, davalılar temyiz etmiştir.
Öncelikle belirtilmelidir ki, TC. Anayasasının 141, III ve aynı doğrultudaki HUMK. nun 388. maddeleri gereğince mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerekir. Gerekçenin nasıl yazılacağı ise az önce sözü edilen yasanın 388. maddesinde gösterilmiştir. Şayet bir karar yasanın 388. maddesindeki unsurları taşımaksızın yazılmışsa o kararda gerçekte değil varlığından söz edilir. Temyiz konusu olayda, mahkemece hukuki hiçbir katkıda bulunulmaksızın doğrudan bilirkişi raporuna gönderme yapılarak kurulan karar sözde gerekçeli ve bu hali ile hem Anayasanın 141, III hem de HUMK. nun 388. maddelerine aykırıdır. Bunun dışında, yasanın 389. maddesi uyarınca, her türlü kararlarda iki tarafa tahmil ve bahşedilen vazife ve hakların hiçbir tereddüt meydana getirmeyecek biçimde yazılması, kararların infaza elverişli olması, açıkçası, taraflar arasında yeni bazı uyuşmazlıklara yer vermemesi zorunludur. İnceleme konusu hüküm, bu özellikleri de taşımamaktadır.
Çekişmenin esasına yönelik temyiz itirazlarına gelince;
373, 374, 375, 376 ve 377 parsellerin tamamı 48243 m2'den ibaret 198 parsel sayılı taşınmazdan geldiği tescillerinin 198 parselin malikleri olan kişilerin iradi taksim sözleşmesine dayalı olarak 27.8.1999 tarihinde yapıldığı görülmektedir. Taksim sözleşmesine ilişkin resmi senette ise hükmü yazılıdır. Gerçekten taksime katılan tarafların, taksimde miktar eşitliği ilkesini bir yana bıraktıkları, resmi senede esas ifraz krokisini esas alarak 198 parseli taksim edip, ayrı ayrı parseller halinde adlarına tescilini resmi memurdan talep ettikleri görülmektedir. Paylaşma sözleşmesi yapılmasını düzenleyen Türk Medeni Kanununun 676. maddesi hükmünce de, bütün mirasçıları bağlayacak olan paylaşma sözleşmelerinde paylaşmanın eşit miktarla yapılacağına değinen amir bir hüküm yoktur. Hal böyle olunca, davacının paylaşmanın miktar eşitliği ilkesine aykırı yapıldığı iddiası dinlenemez.
Mahkemece, yapılan bu açıklamalar doğrultusunda davanın reddi yerine istem hüküm altına alındığından, karar bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz olunan kararın açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 15.02.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.